BÖLÜM 8

1. Bu nedenle çok genç insanlar bile akla uygun bir felsefeyi içtenlikle uygulayarak çok acı veren işkence alet­lerinin üstesinden gelebildiler.
2. Çünkü zalim hükümdar yaşlı adamın yasaca kirli yiyeceği yemesini sağlamakta ba­şarısız olup açıkça yenilgiye uğradık­tan sonra, büyük bir öfkeyle diğer İb­rani esirlerin getirilmesini, kirli yiye­ceği yiyenlerin serbest bırakılmaları­nı, reddedenlere de daha acımasız bir biçimde işkence edilmesini buyurdu.
3. Zalim hükümdar bu buyrukları verdikten sonra yakışıklı, alçakgönül­lü, soylu ve her işte yetenekli yedi kardeş, yaşlı anneleri ile birlikte önü­ne getirildi.
4. Zalim hükümdar onların annelerinin çevresinde bir koro gibi toplandığını görünce, onlardan mem­nun kaldı. Onların görünümü ve soy­luluğundan etkilenerek onlara gülüm­seyip yaklaşmalarını istedi ve şöyle dedi: 
5. "Gençler, olumlu duygularla her birinizi takdir ediyorum ve sizin gibi kardeşlerin güzelliğine ve sayıla­rına saygı duyarım. Biraz önce işken­ce edilen yaşlı adamla aynı delice tu­tumu sergilememenizi önerir, sözümü dinlemenizi ve arkadaşlığımdan ya­rarlanmanızı öğütlerim.
6. Buyrukları­ma uymayanları cezalandırabildiğim gibi, bana uyanları ödüllendirebilirim de.
7. Bana güvenin! Ulusunuzun ata­lardan kalan geleneksel yaşam biçiminden vazgeçerseniz hükümetimde yetkili konumlara sahip olursunuz.
8. Grek yaşam biçimini benimseyip ya­şamlarınızı değiştirin; böylece gençli­ğinizden zevk alırsınız.
9. Ama söz din­lemeyerek beni öfkelendirirseniz, be­ni korkunç cezalar ve işkencelerle her birinizi yok etmeye zorlayacaksınız.
10. Bu nedenle kendi kendinize acıyın. Düşmanınız olan ben bile, gençliğini­ze ve yakışıklılığınıza acıyorum.
11. Söz dinlemezseniz işkence aleti üzerinde ölmenizden başka bir şeyin elinize geçmeyeceğini düşünmüyor musu­nuz?"
12. Bunları söyledikten sonra kor­kup yasaca kirli yiyeceği yemek için ikna olsunlar diye işkence aletlerinin önlerine getirilmelerini buyurdu.
13. Mu­hafızlar tekerlekleri, kemikleri yerin­den çıkaran aletleri, bedeni gererek işkence yapan araçları, çengelleri, man­cınıkları, kazanları, mangalları, parmağı sıkan aletleri, demir pençeleri, kıskıları ve körükleri önlerine koy­duktan sonra zalim hükümdar konuş­mayı sürdürdü:
14. "Korkun gençler, çün­kü inandığınız adalet, baskı altınday­ken işlediğiniz günahlar için merha­metli olacaktır."
15. Ama onun ikna etmeye çalışan sözlerini duyup korkunç aletleri gör­dükten sonra, yalnızca korkmamakla kalmadılar, ayrıca zalim hükümdara kendi felsefeleriyle karşı koyup onun zorbalığını sağlam mantıklarıyla hiçe saydılar.
16. Diğer yandan, cesur ve yi­ğit olmasalardı neler söyleyebilecek­lerini bir düşünelim. Şöyle konuşma­yacaklar mıydı?
17. "Ne kadar zavallı ve akılsızız! Bu kral sözünü dinlersek bize iyi davranılacağını söyleyerek bi­zi teşvik ettiğine göre,
18. niye boş dü­şüncelerden zevk alalım ve bizi ölü­me götürecek bir biçimde söz dinlemezlik edelim?
19. Ey erkekler ve kar­deşler, işkence aletlerinden korkup iş­kence tehditlerini iyice değerlendire­rek bu boş düşüncelerden vazgeçme­miz ve bizi yok etmekle tehdit eden küstahça tutumdan kurtulmamız ge­rekmez mi?
20. Gençliğimize ve anne­mizin yaşına acıyalım.
21. Söz dinle­mezsek öleceğimizi ciddi bir şekilde düşünelim!
22. Ayrıca Tanrı'nın adaleti baskı altındayken kraldan korkmamı­zı bağışlayacaktır.
23. Bu güzel yaşam­dan kendimizi yoksun edip bu zevkli dünyadan kendimizi niye koparalım?
24. Baskıya karşı koymayalım ve ger­me aleti üzerinde gerilmekten dolayı gereksiz bir gurur duymayalım.
25. Ya­sa bile işkence aletlerinden korktuğu­muz için yok yere bizi ölüm cezasına çarptırmaz.
26. Kralın sözünü dinledi­ğimizde esenlikte yaşayabileceksek ne­den bu karşı koyma isteği bizi heyecanlandırıyor ve ölümümüze sebep ola­cak bu inatçılık hoşumuza gidiyor?"
27. Ama bu gençler, işkence gör­mek üzere oldukları halde, ne bu söz­lerden birini söylediler ne de ciddi bir biçimde düşündüler.
28. Çünkü duygu­ları hor gördüler ve şiddetli acılara üstünlük sağladılar.
29. Böylece zalim hükümdar onlara yasaca kirli yiyeceği yemeleri yolunda yaptığı öneriyi biti­rir bitirmez, hep bir ağızdan, tek bir düşünceden çıkmış gibi olan şu söz­leri söylediler: